Samatya’da sahil gazinolarında gramofondan gelen şarkılara eşlik ederken, balıkçı kayıklarını izliyor, deniz banyosu yapanların kahkahalarını duyuyor, duayenlerin anılarına kulak kabartıyoruz…
Dünyanın en güzel şehirlerinden İstanbul,1950’li yıllara kadar denizle iç içe yaşıyordu. ’50’lerdeki göçle birlikte yaşanan nüfus artışı ulaşım sorununu ortaya çıkarınca, şehrin sahillerine yol yapma ihtiyacı doğdu. Samatya’nın tarihi boyunca denizle iç içe olan yaşantısı da sahil yolu yapımıyla sonlandı. Oysa adını bile sahilindeki kumlardan almış; Bizanslılar, sahilinden kum çıkarıldığı için ona ‘kumluk’ anlamına gelen ‘Psamathion’ adını vermişti.
HAYAT DENİZLE İÇ İÇE
Samatya’nın, tarihi boyunca farklı din ve etnisitelerin bir arada yaşadığı bir semt olması, yaşam kültürünü de zenginleştirmiş: Gün boyu yeme-içme hizmeti veren, gramofon çalınan, şarkıcıların sahne aldığı, meddah ve ortaoyuncularının gösteri yaptığı sahil gazinoları, deniz hamamları, yüzme ve kürek yarışları, kayıkhaneler, balıkçı barınakları, mezelerin birbirleriyle yarıştığı meyhaneleri ve mahalle hayatıyla her daim renkli bir sosyal yaşam…
Samatya’nın sahille iç içe yaşadığı o şenlikli günleri, 1957 yılında yapılan Florya-Sirkeci Sahilyolu’nun denizle arasına girmesiyle tarihe karışmış. Gelin, günümüze ulaşan fotoğraflar ve duayenlerin anılarıyla Samatya’nın geçmişine doğru bir seyahate çıkalım:
SEYYAR SATICI MÜSABAKASI!
“…Seyyar mezeciler fırıl fırıl dolaşıyor. Midye dolmacısı ile topikçi birbirileriyle müsabakaya girişmiş gibi, biri bağırırken öteki feryadı basıyor. Bir balıkçının elinde küçük bir tepsi,tepsinin içinde ellerini kollarını oynatarak yürümeye çalışan bir ıstakoz. Balıkçı her masanın önünde bir kere duruyor:‘Haydi efendim haşlayalım. Haydi haşlıyoruz’. Biraz evvel arkamdaki masadan bir ses yükseldi, ‘Yahu pazarları Samatyanefis oluyormuş’!”
Hikmet Feridun Es, Akşam Gazetesi /2 Ağustos 1932
SANDALDAN SİNEMA SEYRİ
“Saat akşamın altı buçuğu… Deniz üstündeki gazinoların hepsinde radyolar başlamış. Sahilde deniz hamamlarının yanında karınca gibi kayık kalabalığı… Kayıkların birinden utla bir taksim geçiliyor, ötekinde orta yaşlı bir adam ayağa kalkmış, omuzlarını titrete titrete çiftetelli oynuyor… Akşam olunca sandallar Yedikule’den Narlıkapı önlerine gidiyorlar.
Narlıkapı bahçesinde sinema oynuyor. Deniz cihetinden sinemayı sandallarla pek mükemmel suretle seyretmek kabil.”
Hikmet Feridun Es, Akşam Gazetesi / 2 Ağustos 1932
SAMATYALI ‘EN GÜZEL ABİ’
Samatya’dan söz açıp da, günümüzün moda tabiriyle “İstanbul’un en güzel abilerinden” Aydın Boysan’ın anılarından mahrum kalmak olmaz. Aydın Boysan, oğlu Burak Boysan ile birlikte kaleme aldığı anı-araştırma kitabı‘İki Nesil Bir Şehir’de (Doğan Kitap, 2012), çocukluğunun geçtiği Samatya’nın mahallesi “Narlıkapı Cenneti”nin
1920’li-30’lu yıllarını anlatır. O dönemde İstanbul’un kenar mahallelerinden biri olan Samatya’da ‘tiyatroyu yaşatan bir toplum’ olduklarından bahseder ve şöyle der: “Biz Narlıkapı çocukları, temsiller başlamadan önce, birinci sıradaki yerimizi mutlaka alırdık. Program ‘solo düetto’ ve kanto danslarıyla başlardı. ‘İmitatör’ Rasih Bey’in Mussolini taklidi bizi kahkahalara boğardı.” En çok tuluat tiyatrosu temsillerini sevdiğini anlatan ve o ustalara şükran borcu olduğunu ifade eden Aydın Boysan, ‘İstanbul’un Kuytu Köşeleri’ (Yapı Kredi Yayınları, 2003) kitabında da semtteki bayramlardan söz eder: “Biz Narlıkapı çocukları, tramvay yolunun öbür tarafındaki ‘Bayram Yeri’ne giderdik. Bir ucu yüksek bir ağaca, öbür ucu yerdeki bir kazığa bağlanmış ipte, makarayla kayardık. Eğlence boldu…”
Günümüzde İstanbul’un hızlı değişimine ayak uyduran Samatya’nın yeme-içme kültürü -eskisi kadar olmasa dapopülerliğini korumaya devam ederken, mahalle hayatı, apartmanlara sırtını dayamış az sayıdaki ahşap ve kagir evin çevrelediği sokak aralarında saklanıyor.
(Atlas Glober Dergisi Mayıs/2016 sayısındaki Bahar Tanır'ın yazısından alınmıştır.. )
36 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi